24 Kasım 2011 Perşembe

Yeni Anne’nin Kullandıkları

Doğum yapalı henüz 2 ay oldu, ama memnun kalarak kullandığım ürünleri yazmak istedim, her yeni ay kendi farklı ürünlerini getirecek diye düşünüyorum, o yüzden zaman içinde kullandıklarımı paylaşmaya devam edeceğim.

Hem hamilelik döneminde hem de hemen arkasında bence en önemli eşyalar kıyafetler. İnsan kendisini rahat ve şık hissetmek istiyor. Tabi birde doğum sonrasında emzirme kolaylığı sağlama faktörü var. Hepsini göz önünde bulundurarak güzel alternatifler bulmak mümkün.


Hamileliğim sırasında (yaz aylarına gelmesinin de avantajıyla) bol bol etek ve tayt giydim. Böylece büyüyen karnım sıkışmadan rahat edebildim. Üst olarak Koton’un çıkardığı İstanbul koleksiyonundan tünik ve tshitleri çok fazla ve severek kullandım. Sadece biraz büyük beden aldım, böylece doğum sonrasında da kullanabildiğim cicilerim oldu. Çok daha sıcak günlerde ise penye elbiseler çok işime yaradı.

Hamile pantolonları konusunda epeyce uğraştım. Neredeyse tüm hamile bölümü olan mağazaları gezdim. 1 gün boyunca bir sürü şey denedim ve en sonunda C&A’da karar kıldım. C&A’nın hamile bölümünde üst ve altlarda uygun fiyatlara çok fazla çeşit bulmak mümkün. Farklı kumaş ve modellerde en fazla pantolonu orada buldum.  Göbek büyüdükçe beli sıkmasın diye kullanılan iç lastiklerin de olduğu en kaliteli pantolonlar ve etekler oradaydı.

Bir de Amerika’da yaşayan çok yakın bir arkadaşım A Pea in the Pot marka hamile kıyafetleri verdi. Hepsi –ama özellikle de önü kruvaze gelen üstleri– cok rahat ve pratik. Tabi üstler esas olarak emzirme dönemi başlayınca işe yarıyor. Hızla ve çok açılıp saçılmadan bebeğinizi besleyebiliyorsunuz.      


Hamilelik sırasında cildimde çatlakların oluşması en büyük korkumdu. Doktorlar bu işin genetik olduğunu ve eğer çatlayacaksan bunu hiçbir ürünün durduramayacağını söylüyor. Bende, bari elimden geleni yapayım, eğer olursa vay ben niye önlem almadım diye dövünmeyeyim dedim. Düzenli olarak Lierac çatlak önleyici krem ve Sebamed Body Milk kullandım. Bol bol da su içtim. Sonuç olarak 9 ayı sorunsuz tamamlamayı başardım.  



Süt üretimini destekleyen bitki çayı Baby Love ile Almanya'da yaşayan çok yakın bir arkadaşım sayesinde tanıştım. Hafif kokulu ve lezzetli bu çay poşetlerinin içinde gerçek bitki karışımları var. Özellikle süt stresi yaşanan ilk günlerde çok işime yaradı. Hala içmeye devam ediyorum. Burada ne yazık ki satılmıyor, Almanya'da yaşayan tanıdıklarınız varsa onlardan isteyebilirsiniz.   



Emzirme yastığı almak konusunda epeyce kararsız kaldım. Sadece bir dönem için alınan ve işi bitince evde kalabalık yapan eşyalardan hiç hoşlanmıyorum. O nedenle emzirme yastığı yerine Ikea’da uzun zamandır gözüme çarpan bu renkli ve sevimli yastığı, emzirme işini bahane ederek aldım :) kendisinden gayet memnunum.

Hangi süt pompasını alacağıma karar vermek için epeyce araştırma yaptım. Çift başlı olanlar nedense bana pek sempatik gelmedi. Hastane tipi olanlardan emin olamadım. Sonunda Medela mini elektrikli ve pilli süt pompasında karar kıldım. Pille kullanmayı henüz denemedim. Kullanımı gayet rahat, çok büyük de değil, bi yerlere giderken kolayca taşınabiliyor.



İşte şahane ürünlerden bir tanesi: Mycey Emzirme Önlüğü. Ev dışında, özellikle de anne/bebek odası olmayan bir yerlerde emzirmeniz gerektiğinde müthiş işe yarıyor. Boyun kısmındaki plastik sayesinde örtü bebeğin üzerine yapışmıyor, hem de bebeği rahatça görebiliyorsunuz. Desenleri ise ayrıca şirin...



Gezenti bir aile için olmazsa olmaz bir ürün daha, Kanguru! Babybjörn sayesinde hep birlikte rahat rahat dolaşıyoruz. Ayrıca, bebek arabası ile dolaşılamayan İstanbul sokaklarında hareket etmenin en pratik yolu. Bebekle temas halinde olunca o da rahat ediyor, hatta genellikle uyuyor. Hamilelikteki gibi beraber hareket edebiliyorsunuz, tek fark bu sefer bebeğin dışarda olması :) Tek başınıza takıp çıkarmak da çok kolay.

Evet, bu aralar en fazla işime yarayan eşyalar bunlar. Yenileri eklendikçe yazmaya devam edeceğim...        

20 Kasım 2011 Pazar

İsyanım var H&M, Beni Duyuyor musun?!



Yurtdışı seyahatlerimin vaz geçilmez durağı, pek çok ürününü tepe tepe ve pek mesut kullandığım H&M’in Türkiye’ye geleceğini duyduğumda çok mutlu olmuştum. Bir sürü insan uzun zamandır benzer bir heyecanla bekliyordu. Her yıl ünlü tasarımcılar ile hazırlanan koleksiyonları takip etmek ayrıca heyecanlı,  bu senenin birlikteliği Versace for H&M’in tanıtımları ise yapıldı, ürünler satışa çıktı bile. Ama benim kafamdaki sorular hala baki. İstanbul’da H&M ile buluşmamı istediğim gibi yapamadım hala...

Avrupa’nın pek çok kentinde şehir içi mağazaları ile yayılan H&M’nin İstanbul’da açılan ilk mağazasının kentin klasik alışveriş mekanlarından uzakta bir AVM’de olmasını geniş metrekareli yer bulma sıkıntısına bağladık. Ama ardından açılan mağazaların da aynı şekilde olması benim için büyük şaşkınlık sebebi oldu doğrusu. H&M her yerde sokak modasının tam kalbinde, hatta mekansal olarak da tam içinde yer alırken nedense İstanbul’da uzaklarda ve AVM’lerin içine hapsolmuş durumda. Tüm ürün gruplarının tek mağazada toplanması da gerekmiyor ayrıca, Avrupa’da bol bol örneği var, aynı cadde üzerinde H&M Woman, H&M Men, H&M Lingerie’lere ayrı ayrı uğramak mümkün.  

Diğer yandan ürün gruplarının dağılımını da anlayamadım. Ürünler çok sıkışık sergileniyor, iç giyim ve çorap bölümünde çeşitler fazla değil, kişisel bakım ürünleri ise zaten burada yok. Özellikle hamileliğim sırasında “yaşasın, super alternatifler bulurum!” nidaları ile koştuğum Forum istanbul mağazasında hamile ürünlerinin Marmara Forum’a gönderildiğini ve sadece orada satıldıklarını öğrenmek büyük hayal kırıklığı oldu. Sapphire ya da İstinye Park’ta zaten yoklar. Aynı durum çocuk ürünleri için de geçerli. Anadolu yakasında mağaza açılmamış olmasını saymak bile istemiyorum. İstanbul’da H&M var mı yok mu belli değil. Nerdeyse yurtdışına gidip gönül rahatlığı ile alışveriş yapmak daha kolay diyeceğim... 

19 Kasım 2011 Cumartesi

Yeni Anne'nin Hastane Çantası

Gündemimin birinci maddesi bu aralar bebek olduğu için ve hamilelik deneyimlerim de hazır tazeyken arka arkaya bir kaç tane hamilelik ve alışveriş postu yapmayı düşünüyorum. Ben hamileyken bu tip postlardan çok yararlanmıştım, umarım benim deneyimlerim de bir işe yarar:

34. haftayı geçtikten hemen sonra büyük bir hızla hastane çantamı hazırladım. Aslında 30. Haftadan itibaren ya hazırlıksız yakalanırsam diye içim içimi yemeye başlamıştı (herşeyi kontrol altında tutma sevdası bu olsa gerek...). Bir yandan da insan sanki çantayı yapar yapmaz doğuracakmış sanıyor kendisini, daha zaman gelmediği için eli gitmiyor falan. Garip bir psikoloji işte, biraz batıl inanç, biraz hormonal dengesizlik, hepsi bir arada. Bu duygular içinde debelenirken bu süreyi boş geçirmemek adına internette epeyce dolandım, hastane çantası ne ola ki konusunda bilgi ve deneyimleri okudum, bir de karşıma Mothercare’in hazırladığı bir liste çıktı. Sonunda bunların hepsinin karışımı olan kendi çantamı hazırladım. Benimle aynı durumda olanlara faydası olması adına sizlerle paylaşıyorum. Umarım işinize yarar:

Gecelik – Önden fazlasıyla düğmeli, terletmeyecek cins kumaştan gecelik. Doğum sonrası yapılacak pansumanları da düşünürsek pijama kullanışsız kalıyor. Hem şık hem de iş gören gecelikler bulmak sanırım birkaç sene öncesine göre artık daha kolay. Pek çok yerde hamile / lohusa gecelikleri ve takımları da satılıyor artık. Gerçi ben üzeri leylekli, bebekli hamile geceliklerinden pek hoşlanmadığım için yukarıda söylediğim özelliklerde normal geceliklerden aldım.  Bana 2 adet gecelik yetti (yanımda 3 tane vardı). Hastanede 2 gece kaldım. Zaten ani sezeryan nedeniyle ilk gün ve gece hastane önlüğü ile geçti. Sonrasında kendi geceliklerimi kullandım.



Lohusa Tacı – İşte bir hastane çantasının olmazsa olmazı, en kırmızısından bir lohusa tacı  :) Tacımı arkadaşım Zeynep ile beraber yaptık. Kendisi bir şapka tasarımcısı olunca ortaya böyle havalı bir taç çıktı tabi, şanslı mıyım neyim? :) Zeynep’in şapkalarına bakmak için buradan buyurun...

Sabahlık -  Hastane koridorlarında yürürken giymek için gerekebilir ama aslında kullanmanız biraz da havalara bağlı. Ben hastanedeyken gayet sıcaktı, o nedenle giyemedim bile.


İç Çamaşırı – En önemli parçalardan birisi de bence külot meselesi. Benim aklıma bu kadar kritik olacağı gelmezdi, allahtan internette okuduğum bir tavsiye üzerine Mothercare kullan at çamaşırlardan aldım ve çok memnun kaldım. Şiddetle tavsiye ederim. Hastanede ve hemen sonrasında gönül rahatlığı ile kullanılan bu geniiiş çamaşırlar göbeği de kapsıyor ve çok rahat ettiriyor. En güzeli “Aman kirlendi!” derdi yok!

Göğüs Kremi –  Doğum sonrasında emzirme serüveninin başlaması ile göğüs ucu hassasiyeti doruğa çıkıyor. Krem kullanmak gerçekten çok rahatlatıyor. Bebeği emzirirken temizlenmesi gerekmeyen ürünlerden almaya çalışın derim. Ben Lansinoh kullandım, gayet memnunum.

Göğüs Pedi – Hassaslaşan göğüsleri korumaya devam! Pedler ilk aşamada koruma işine yaradı bende. Göğüs kalkanına ihtiyaç duymadım. Nuk ve Lansinoh marka pedleri kullandım. Lansinoh’tan daha fazla memnun kaldım. Hem yumuşak hem de kuruluk hissi veriyor.

Emzirme Sütyeni – Piyasada epeyce çeşidi var. Tek derdim çok tipsiz olmaları ama yapıcak bişey yok. Ben önü dikişsiz olan penye modellerden tercih ettim.

Bebek için kıyafetler – Pek çok mağazada bulabileceğiniz “hastane çıkış setleri” tüm ihtiyacı karşılıyor. Ama tavsiyem bebek için ilk kıyafetleri 0-3 ay olarak değil de 50 ya da 56 beden olarak almak (özellikle de ilk haftaları da düşünerek ). Annemin aldığı setin kıyafetleri çıkarken büyük geldi mesela. Şans eseri 50 beden tulum da almıştık. Hastaneden çıkarken bebeğimiz onu giydi. Çıkış için gerekenleri tek tek sayarsam: tulum, body, hırka, şapka, eldiven ve battaniyeden oluşuyor.

Anne için Hastane çıkış kıyafetleri – Unutmayın ki doğumdan hemen sonra karnınız hala eskisi kadar büyük olacak! Ancak içi boş olduğu için (ve bir de sezeryan olmuşsanız) hassasiyeti daha fazla oluyor. İçindeki afacan dışarı çıktığı için artık gergin olmayan, jöle kıvamında bir göbek! O nedenle karın bölgesine baskı yapmayacak hatta mümkünse toparlayacak bol elbiseler ya da hamile pantolonları bence en ideal hastane çıkış kıyafetleri. Ben doğum yaptıktan sonra hamile kıyafetlerimi giymeyeceğim sanıyordum ama kazın ayağı öyle değilmiş! Özellikle pantolonlarımı öncesinden daha fazla kullandım desem yeridir ...

Kişisel bakım – Diş fırçası, diş macunu, saç fırçası, minik bir ayna, kullandığınız kremler, makyaj malzemesi vs. Bence makyaj malzemesi özellikle önemli, o yorucu sürecin ardından insan kendini daha iyi görmek istiyor. Ayrıca çekilecek fotoğraflarda güzel çıkmak da gerek, değil mi ;)

Terlik – Yaşasın Crocs! Her zaman her yerde en pratik en rahat...

Hijyenik ped – Yine tavsiyeler üzerine çantama bir paket gece boyu pedlerden atmıştım. Hastanede zaten size çok daha büyük boylarından verdikleri için kullanmama gerek kalmadı. Yine de tedbir olsun diye bulundurulabilir.

Fotoğraf makinası
Telefon, kamera vs. Şarj aletleri

Çantamın temel parçaları bunlardı. Dediğim gibi, göğüs kalkanına ihtiyaç duymadım. Konuştuğum kimi arkadaşlarım hastaneye süt sağmak gerekirse diye kendi pompalarını götürmüşler ama bence gerek yok. İhtiyaç duyarsanız zaten hastanede daha güçlü pompalar oluyor, onları kullanırsınız. Bebeği taşımak için ana kucağı da unutulmamalı tabi. 

Bunların dışında, hastaneye götüreceğiniz süsleri, şekerleri kendiniz yaptıysanız onları da önceden bir çanta yapmakta fayda var. Hastaneye gidiş telaşlı olabilir dolayısı ile sonradan hastaneye gelecek birileri böylece onları karışıklık olmadan evden getirebilir (bebek şekerleri ile ilgili de bir post yapmayı planlıyorum, en kısa zamanda...)

11 Kasım 2011 Cuma

Merhaba Blogosfer, Ben Geldim...



Akademik kariyer telaşı, İstanbul koşturması, sosyal çevre, hayat gailesi derken birdenbire kendimi yepyeni bir aşamanın içinde buldum. Ailemize katılacak (Eylül ayı itibari ile katılmış olan) yeni üyemiz hayata ve çevreme daha farklı bakmama neden oldu. Uzun zamandır farklı konularda blogları takip ediyordum, hazırlık sürecinde epeyce bilgi ve deneyim biriktirdim, sonra da faydam olur diye bende paylaşmaya karar verdim.  Dolayısı ile “Merhaba Blogosfer, Bu dünyaya ben de katıldım!” :) 

Yemeyi, gezmeyi, yeni şeyler görmeyi, yeni insanlar tanımayı, arkadaşları ile vakit geçirmeyi, okumayı – yazmayı, kendi eliyle birşeyler yapmayı, kahve ve çukulatayı, yaz meyvelerini ve dondurmayı, Denizi güneşi, parlak renkleri ve eğlenceli dokuları, Star Wars’u, Bilim Kurgu ve Polisiye herşeyi, Fantastik edebiyatı (hatta blogun adı kendi adımın Hobbit hali) seven biriyim. Umarım paylaşacaklarım hoşunuza gider...